31 Temmuz 2013

True Grit - ( İz Peşinde )



1800'lerin sonlarında, Amerika'da, babası korkak bir adam olan Tom Chaney ("Josh Brolin") tarafından para yüzünden öldürülen küçük kızımız Mattie Ross ("Hailee Steinfeld") adaleti kendi yöntemleri ile bulmaya çalışmaktadır. Bu sebeple Arkansas'a gelen Mattie, burada tüccarlar ile yaptığı sıkı pazarlıklar sonucu sattığı atların parasını da yanına alarak, ülkenin en acımasız adamı -ve bir o kadar da sarhoşu- Rooster Cogburn'ü ("Jeff Bridges") babasını intikamını almak için kiralık olarak tutacaktır ve birlikte Kızılderili Toprakları'na geçeceklerdir. Ancak bu yolda, kendilerini, Tom Chaney'i tutuklamak için yollara düşmüş olan Teksas polisi LaBoeuf'ün  ("Matt Damon") karşısında bulurlar. Üçü de aynı amaca odaklıdır ancak işbirliği yapma konusunda ciddi sorunlar yaşamaktadırlar. Bu sorunun temel sebebi ise Cogburn ile LaBoeuf'ün bitmek bilmez inatlaşmalarıdır.

Film'de yakın zamanda gösterime girecek olan Amerikan yapımı Oldboy filminin başrolü Josh Brolin'i de görüyoruz. Kısa da olsa o da rolünün hakkını verenlerden. Josh Brolin'e yani namı diğer korkar Tom Chaney'e ulaşmayı hayat memat meselesi yapan Mattie'ye ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Hailee Steinfeld bu yaşında bu kadar yetenekli oynayabiliyorsa, ileride çok sağlam yerlere geleceğini düşünmek hiç de hayal olmaz. Rolünde, ciddi ve zeki kızı oynarken, izleyiciye sanki gerçek hayatta da karakteri böyleymiş gibi bir hava veriyor. İki adam arasında 14 yaşındaki bir kızın ara buluculuk yapışını hatta onlar çocuklaşırken kendisinin bir hanımefendi gibi davranması gerektiğini gösterişi filmi güzel kılan sebeplerden bir tanesi.

Matt Damon'a da bir parantez açalım. Kendisini genellikle kısa saçlı, traşlı ve atletik görmeye alışmış olan ben, filmdeki tipini görünce hem şaşırdım hem de etkilendim. Teksas aksanı ile yarım ağız konuşulan aksanı da, dönem uygun saç sakal şeklini de çok iyi taşımış. 

Yeri gelmişken, Jeff Bridges'ten es geçtiğimiz düşünülmesin. Kalitesini anlatmaya kelimeler yersiz kalabiliyor. Ne yazsak az kalır ve bu yüzden de takdiri bu yoruma değil de izleyiciye bırakmak en doğrusu olacaktır.

Filmde, çok detay vermeden bir iki sahneyi de eleştirelim. Kuyu sahnesi ve 4'e birlik çatışma sonrası kahramanların ölmeme alışkanlığı çoğu filmdeki gibi devam ediyor :)

Charles Portis'in aynı adlı romanından uyarlanan filmin yönetmenliğini Ethan Coen ve Joel Coen yapıyor. Film 10 dalda Oscar'a aday gösterilmişti ancak hiçbirinden ödülle dönemedi.  Ama bu durum filmi, Imdb'de 7.7 puan almaktan geri koymadı. True Grit, izlenmesi keyif verecek filmlerden bir tanesi.

İyi seyirler...


İŞTE FİLMİN FRAGMANI

True Grit - ( İz Peşinde)



Yeni Oldboy'dan İlk Görüntüler!



2003 yılında Oldboy ("İhtiyar Delikanlı") ilk çıktığında çok fazla ses getirmişti. Film, çoğu sinemaseverin efsane filmleri arasında kendine yer buldu. İşte bu film, bu kez ünlü yönetmen Spike Lee tarafından yeniden çekiliyor. Eski Oldboy'da Min-Sik Choi'nin canlandırdığı başrolde bu kez Josh Brolin'i görüyoruz. Senaryoya sadık kalınan ve tamamen Kore versiyonunun Amerikan versiyonu haline dönüştüğü bu film ile ilgili eski Oldboy'cuların bir kısmı da "Oldboy'a dokunmayın" dercesine tepki gösterdiler.

25 Ekim'de Amerika'da gösterime girecek Oldboy'un ilk görüntüleri de ortaya çıktı. Filmin yeni fragmanını aşağıda bulabilirsiniz.

Hatırlamayanlar için efsane Oldboy filmi için daha önce yapılan yorumu burada bulabilirsiniz.

Bakalım Josh Brolin'e, Elizabeth Olsen ve Samul L. Jackson'un da eşlik ettiği yeni versiyon Oldboy izleyiciden nasıl tepki alacak.


İŞTE FİLMİN FRAGMANI!

Oldboy



29 Temmuz 2013

Captain Phillips'ten İlk Görüntüler!

tom hanks captain phillips movie poster first


Kaptan Richard Phillips'i ünlü oyuncu Tom Hanks'in canlandıracağı Captain Phillips filminin ilk fragmanı ve ilk posteri yayınlandı!

2009 Nisan'ında, Maersk gemisini içindeki mürettebatıyla birlikte Somalili korsanlar kaçırmıştı. Tüm dünyanın merakla izlediği olaylar sırasında korsanlar geminin Kaptanı Richard Phillips'i bir filikaya koydular ve yanlarında rehin tuttular. Kaçırılına geminin yakınlarına Amerikan savaş gemileri de yanaşmıştı ve korsanlarla pazarlıklar başlamıştı. Ancak korsanların Phillips'i bırakmaya pek niyetinin olmadığı anlaşılınca ve de zaman gittikçe ilerledikçe bizzat başkan Obama'nın emriyle keskin nişancılar devreye girmiş ve 3 korsanı etkisiz hale getirip, 4.sünü de canlı yakalayarak Kaptan Phillips'i kurtarmıştı.

Bu gerçek olaydan esinlenen yönetmen Paul Greengrass tarafından çekilen filmde başrolü Tom Hanks oynayacak. Hanks'e filmde Catherine Keener, Michael Chernus, Max Martini gibi oyuncular eşlik edecek. Filmin uluslararası medyaya yeni görüntüleri ve fragmanı da düşmeye başladı. İşte Captain Phillips'ten ilk görüntüler.

Biyografi tarzındaki filmin Amerika'daki gösterim tarihi 11 Ekim 2013. Türkiye'ye ne zaman geleceği ise merak konusu.


İŞTE FİLMİN FRAGMANI!

Captain Phillips



Source: Movieweb

Inglourious Basterds - ( Soysuzlar Çetesi )



1941 yılında Nazi işgali altındaki Fransa'da Führer'in emriyle tüm Yahudiler tek tek saklandıkları yerlerden toplatılmak istenir. Komutan Hans Landa ("Christoph Waltz") bölgesinde mandıracılık yapan Fransızlar arasında 4 Yahudi ailesi olduğunu duyar ve bölgeye gelir. LaPadite'nin ("Denis Ménochet") evinde incelemeler yapar. Burada saklanan Yahudiler öldürülür ancak bir kız çocuğu kaçmayı başarır. Diğer taraftan Aldo Raine ("Brad Pitt") isimli Yahudi bir asker, Soysuzlar Çetesi adı verilen çetesi ile birlikte Yahudi'lere eziyet eden Nazi'leri tek tek öldürmek istemektedir. Ve bunu büyük keyifler yaparlar. Kafa derisi yüzmeleri ve ilkel yöntemlerle adam öldürmeleri, onları Almanlar arasında bile korkulacak bir şöhrete kavuşturmuştur.

Fransa'daki mandıradan kaçan küçük kızımız Shosanna ("Mélanie Laurent") büyümüştür ve bir sinema işletmektedir. Bu dönemde Alman askerler arasında ün yapmış genç bir teğmen ile yakınlaşır. Daha doğrusu asker ona aşık olur ve peşinin bırakmaz. Bu askerin kazandığı ün tek başına 300 askeri, keskin nişancılığı sayesinde öldürmesi sebebiyle gelir ve onuruna bir sinema filmi çekilmek istenir. Filmi yayınlamak içinse Shosanna'nın sinemasından daha iyi bir fikir yoktur. İşte bu sinema hem Aldo'nun hem Shosanna'nın hem de Hans Landa'nın kaderlerinin birleşeceği yer olacaktır.

Favori yönetmenlerimden biri olan Quentin Tarantino yapımı Inglourious Basterds ("Soysuzlar Çetesi") kesinlikle izlenmesi gereken bir film kanımca. 

Tarantino yine kafasındaki kurguyu klasik tarz diyaloglardan ziyade insanı eğlendiren esprili diyaloglarla sunuyor. Ancak sevdiği çatışma sahneleri kendisini hissettiriyor. Kafa derisi yüzmeleri, ölüm şekilleri ve gerçeğe yakın kan sahneleri bunlardan bazıları. Brad Pitt oyunculuk konusunda yorum kaldırmayacak kadar yetenekli bir aktör. Bunda şüphe yok. Diğer taraftansa, Tarantino'nun filmlerinde sık sık rol verdiği usta oyuncu Christoph Waltz 'in de hakkını verelim. Hem psikopatı hem de soğukkanlılığı haddinden fazla gösteriyor. Waltz bu filmdeki rolü sayesinde 2010 Oscar Ödülleri'nde En İyi Yardımcı Erkek ödülünü de almıştır.

Filmde izlemesi çok keyif verici ve heyecanlandırıcı birçok sahne var ama bence bunlardan en önemlileri 3 tane. İlki Waltz ile Denis Ménochet arasındaki filmin başındaki sahne. İkincisi bar sahnesi. Tam bir katliam yaşanıyor. Nefesinizi tutarak izliyorsunuz. Sonuncusu da filmin sonunda Brad Pitt ile Waltz arasındaki sahne. 

Olumsuz yorum yapılacak çok da fazla yer bulunmuyor filmde. Belki, rahatsız olabilecek izleyici için kanlı sahneler diye özetleyebileceğimiz sahneler belki az tutulabilirdi ama bu da Tarantino'nun tarzı. Ancak farklı açıdan bakarsak da bu sahneler Kill Bill'den daha fazla asla değil.

Gösterime 2009 yılında giren Inglourious Basterds - ( Soysuzlar Çetesi )'nin Imdb puanı 8.3 gibi yüksektir ve en iyi 250 film arasındadır. İzlemenizi tavsiye ederim.

İyi seyirler...



İŞTE FİLMİN FRAGMANI!

Inglourious Basterds - ( Soysuzlar Çetesi )



25 Temmuz 2013

Into The Abyss - ( Uçuruma Doğru )



Werner Herzog imzalı Belgesel (Documentary) tarzı filmde, Texas'ta, yakın bir arkadaşının Camarro'sunu çalmak isterken işledikleri cinayetler sebebiyle idama mahkum olan Michael Perry ve suç ortağı Jason Burkett'in aldığı 40 yıllık ceza ve bu süreçte yaşadıkları, yetkililerden özel olarak alınan izinlerle gerçek görüntüler eşliğinde sunuluyor.

Film bence insanı derinden etkileyen bir hikayeye sahip.Into The Abyss'i izlerken, insanın gözleri doluyor ve haline şükrettiriyor. Aslında film, film gibi değil. Bahsettiğim gibi belgesel tarzında ve tüm görsellikten, aksiyondan, efektlerden uzak. Bu sebeple bence bu tarz bir film izlemeye alışkın ya da hazır olanlar izlemeli. Aksi halde yaşattığı derin üzüntü ve karamsarlık sebebiyle birçok izleyiciyi filmi kapatmak zorunda bırakabilir. 

Filmde herşey gerçek! Ta dibine kadar hatta. Aslında film, filmdeki senaryo, konu, teknik..vs sebepten dolayı değil belki ama tamamen gerçek olduğu için ve insanlara bu hikayeyi doğrudan anlattığı için Imdb'deki 7.3'lük puanı hak ediyor. Gerçi oy verenlerin sayısı çok az ama olsun. Cinayetin işlendiği yerdeki olay yeri görüntülerinden, tanıkların ifadelerine, öldürülen insanların ailelerinin açıklamalarından suçlularınkine kadar her şey gerçek ve çok net. İnsanı üzmesine rağmen bence bir o kadar da öğretici bir film. Yoğun mesaj var içinde anlamak isteyene. Herzog, ölen ve öldüren taraftan herkesle çok önemli röportajlar yapıyor ve kimilerince suçlularla yaptığı röportajlar insanı suçlulara karşı yumuşatıyor yorumu gelse de, aslında onları da inceden eleştiriyor. Ben filmde asla suçu över gibi bir hava görmedim.  

Ölen de öldüren de çok genç. İki tarafın da genç yaşta hayatları kararıyor. Buradaki tek suçun sadece eline silah alan kişilerde değil onların yaşadığı hayatın acımasızlığı da gözler önüne seriliyor. Suçluların aile yaşantıları, anne-baba ilişkileri, anne-babalarının suç anlamında ne kadar temiz veya kirli olduklarının da önemi vurgulanıyor. Seçimlerimizi biraz da bunların tetiklediği anlaşılabiliyor. Ama filmde üzerinde çok durulmuyormuş gibi gözükse de suç konusunda bahsi geçen herkesin bir şekilde alkol ve uyuşturucuya bulaştığı görülüyor. Jason Burkett'in hayatı hapislerde geçen babasının da başına gelenler bu yüzden. Burkett'in babası demişken, bana filmde tabiri caizse en çok koyan adam kendisi. Herzog'un kendisine, gözünü kapatıp gençliğine dön ve yeniden yaşayacağın hayatı canlandır dediğinde "Hiç yapmadığınız bir şeyi gözünüzde canlandırmanız çok zor" sözünü hatırlıyorum. Çok trajik!

Perry'nin, röportaj yapılırken infazına 8 gün kalması ve babasını da bu röportajdan sadece 10 gün önce kaybetmesi de hatırımda kalan anlardan birisi. 

Fimi, biraz çokça anlattım yine, Senna' daki gibi. Ama documentary tarzın öğrettiği de çok şey oluyor. Bunları yazası geliyor insanın.

Filmin taa en başında söylenen bir sözle bitirmek istiyorum: "Hayat çok değerli! Sincabın ya da insanın hayatı olması farketmez"

İyi seyirler...



İŞTE FİLMİN FRAGMANI

Into The Abyss - ( Uçuruma Doğru )





"47 Ronin" Filminin Beklenen Fragmanı Geldi!

Aralık 2013'te gösterime girecek olan başrolde Keanu Reeves'in oynayacağı 47 Ronin filminin dün 4 adet posteri yayınlanmıştı. Merakla beklenen bu ilk görsellerden sonra daha çok merak edilen filmin ilk fragmanı da bugün görücüye çıktı.

3D teknolojisi ile çekilen fantastik aksiyon filmi 47 Ronin'de Japonların en eski hikayelerinden biri anlatılıyor. 47 Ronin'in samuray ustası Oishi'ye katılan Kai ("Keanu Reeves") başlangıçta savaşçılar arasında dışlanan bir melezdir. Oishi'nin bir savaş lordu tarafından öldürülmesi onrası gruptaki samuraylar da sürgün edilir.Hem ustalarına yapılan bu hain saldırının intikamını almak hem de kaybettikleri onuru ve saygıyı geri kazanmak isteyen savaşçılar, çok zorlu bir mücadeleye gireceklerdir.

Filmin yönetmenliğini Carl Rinsch yapıyor.

Filmin yayınlanan ilk fragmanı ve posterlerine bir göz atalım:


İŞTE FİLMİN FRAGMANI!
Videoyu fullscreen (tam ekran) yaparak izleyebilirsiniz

47 Ronin





İŞTE FİLMİN YAYINLANAN İLK POSTERLERİ!





24 Temmuz 2013

3 Idiots - ( 3 Aptal )



Hint sinemasının son yıllardaki en iyi filmi diyebileceğimiz komedi tarzındaki 3 Idiots, iki saat kırk dakikalık metrajına rağmen hiç sıkılmadan izleyebileceğiniz çok eğlenceli bir film. Yönetmenliğini Rajkumar Hirani'nin yaptığı, baş rolünde Hint sinemasının ünlü oyuncusu  Aamir Khan'ın oynadığı 3 Idiots, komedi filmi olsa da eğitim sisteminin tek düzeliği, ezberci yöntemler ve başarı için harap edilen hayallere ciddi şekilde eleştiri getirmektedir. 

Filmin konusuna gelecek olursak, 3 Aptal'ımızdan biri olan Raju ("Sharman Joshi"), bir yandan garibanlıkta dip yapmış ailesinin geçimi nasıl sağlayacağını düşünen diğer yandan da felçli babasının sağlığını dert etmektedir. Diğer aptalımız Farhan ("Madhavan"), mühendislik eğitimi alması konusunda baskı yapan babasının tavrı nedeniyle çok sevdiği doğal hayat fotoğrafçısı olma hayalini istemeye istemeye terk etmek zorunda kalmaktadır. Ve filmin en sempatik oyuncusu Rancho ("Aamir Khan") eğitim sistemini alaycı bir üslupla eleştiren, herkesin yanından geçerken bile çekindiği okul müdürü Viru ("Boman Irani") ile eğitim sisteminin yanlışlıkları adına tartışmalara giren bir yandan da Raju ve Farhan'a göz kulak olan, keskin mühendislik zekasına sahip olan son aptalımızdır. Üçü de Hindistan'ın en başarılı mühendislik okulu olan ICE'de hem zorlu eğitim yöntemleri altında başarılı olmaya çalışmaktadır hem de günden güne dostluklarını geliştirmektedir.

3 Idiots boş bir vakitte çok keyif alarak izleyeceğiniz türden eğlenceli bir film. Ben biraz tebessüm etmek, Hint insanını ve dolayısıyla Bollywood tarzı filmleri tanıma istiyorum diyorsanız, mutlaka seyretmelisiniz. Filmde uzun süresine rağmen enteresan bir akıcılık var. Ayrıca finali de çok güzel bağlanmış. bana göre filmin en önemli mesajı da dayatma hedefler karşısında heba edilen kariyerler yerine, tutkusu olduğunuz seçimler için gerekirse tüm rahatınızdan vazgeçmeniz gerektiğini anlatmasıdır. Eminim izlerken kendi eğitim sistemimize de çok benzeteceksiniz. Bir de beni bu mesaj paralelinde en çok etkileyen Farhan'ın babasına hayali olan fotoğrafçılığı seçmek ve okulu bırakmak istemesini anlatmaya çalıştığı sahneydi.

Filmde bir de, okulun sert, diktatör ve asık suratlı müdürü Viru'nun kızı Pia ("Kareena Kapoor") vardır. Pia ile Rancho'nun keyifli aşk hikayeleri de filme romantik bir hava katmıştır. Gerçi esas kızımız bana göre tahmin edildiği gibi çok da güzel değil. 

3 Idiots gösterildiği dönemde ve sonrasında Hint sinemasının en çok gişe yapan filmi olmuştur. Hatta dünya genelinde bile bu Bollywood filmine fazlasıyla olumlu eleştiri gelmiştir.

Filmin Imdb puanı (oy verenlerin çoğunluğunun Hint'li olduğunu hissettiriyor biraz) 8.3'tür. 

Filmde sık sık duyacağımız bir söz, filmi özetliyor aslında. "All is well!"

İyi seyirler...



İŞTE FİLMİN FRAGMANI

3 Idiots - ( 3 Aptal )




One Direction - "This Is Us" Filminin Fragmanı Yayınlandı!



Dünyaca ünlü müzik grubu One Direction'ın beş genç üyesi Louis Tomlinson, Harry Styles, Liam Payne, Naill Horan ve Zayn Malik'in hayatlarını ve müzik kariyerlerindeki basamakları tırmanışlarını da anlatacak olan Documentary-Music tarzındaki 3 boyutlu filmleri This Is Us'ın fragmanı yayınlandı. 30 Ağustos 2013 tarihinde gösterime girecek olan filmi hayranları merakla bekliyor. Grubun, albümlerinde yakaladıkları büyük başarı, film denemesinde de devam edecek mi, hep birlikte göreceğiz.

Fragmandan da anlaşıldığı üzere, This Is Us, grup üyelerinin çocukluk ve gençlik dönemleri, müzikle ilk tanışmaları, birbirlerini nasıl buldukları ve isimlerini duyurdukları The X Factor yarışmasına kadar birçok konuya değiniyor.

Film hakkında detaylı bilgi için: Imdb


İŞTE FİLMİN FRAGMANI!
Videoyu fullscreen (tam ekran) yaparak izleyebilirsiniz

One Direction: This Is Us


23 Temmuz 2013

Fight Club (Dövüş Kulübü) Hayranlarına Müjde!



Efsanevi Fight Club (Dövüş Kulübü) filmi bilindiği üzere 1996 yılında yayınlanan aynı isimli kitaptan beyazperdeye aktarılmıştı ve 1999 yılında David Fincher yönetiminde gösterime giren film sinema salonlarını kasıp kavurmuştu. Kitabın yazarı Chuck Palahniuk, Comic-Con organizasyonunda Fight Club hayranlarına müjdeyi verdi! Filmin devamı çizgi roman tarzında 2015 yılında beyaz perdede görücüye çıkacakmış. 

Filmle birlikte yeni kitabının da 2015'te yayınlanacağını söyleyen Palahniuk, Fight Club hikayesinin kaldığı yerden değil, 10 yıl sonrasından devam edeceğini belirtti. Filmin bu yeni hali bakalım hayranlarını tekrar etkileyebilecek mi?

Halen filmseverler arasında gelmiş geçmiş en iyi filmler arasında gösterilen fight Club, yayınlandığı dönemde ABD dahil tüm dünyada yaklaşık 100 milyon USD gişe geliri elde etmişti. Film, halen Imdb'de 8.9 puanla en iyi filmler listesinde 10. sıradadır. 


Source: The Cult

Açlık Oyunları'nın Yeni Fragmanı Çıktı !



22 Kasım 2013'te İngiltere'de vizyona girecek olan Açlık Oyunları serisinin 2. filmi olan Ateşi Yakalamak (The Hunger Games: Cetching Fire) filminin yeni fragmanı ilk kez Comic-Con organizasyonunda gösterildi. Yeni yönetmeni Francis Lawrence ile hayat bulan Ateşi Yakalamak'ın ilk görüntülerine bakınca, izleyiciyi yine büyük bir heyecan fırtınasının beklediğini görebiliyoruz.  12 eyaletteki tüm insanların umudunun sembolü haline gelen Ateşin Kızı Jennifer Lawrance'ı yeni oyunda türlü zorluklar bekliyor.


İŞTE FİLMİN FRAGMANI!
Videoyu fullscreen (tam ekran) yaparak izleyebilirsiniz


Açlık Oyunları: Ateşi Yakalamak (The Hunger Games: Catching Fire)




Masumiyet (1997)



Nuri Bilge Ceylan gibi, tarzını çok farklı bulduğum ve beğendiğim Zeki Demirkubuz'un yönetmenliğini yaptığı Masumiyet, izleyici de ciddi etki yaratan başarılı Türk filmlerinden birisi. Daha önce N.B.Ceylan'ın tarzı için de söylediğim gibi Zeki Demirkubuz'un da kendine has bir tarzı var ve herkes beğenmeyebilir. Bir duyguyu işlemede ustalaşmış yönetmen Kader filminden daha sonra çektiği Masumiyet'te farklı hayatları bir noktada kesiştirip herkesin kendi saflığının ve masumiyetinin peşinden gidişini işliyor.

Hapisten yeni çıkan Yusuf ("Güven Kıraç") tertemiz ve masum bir karakteri canlandırıyor. Hapisten sonra gayesiz şekilde hayatına devam etmek isteyen Yusuf'un yolu Uğur ("Derya Alabora") ve Bekir ("Haluk Bilginer") ile kesişir ve kendini karışık bir aşk karmaşasının içinde bulur. Bir otelde devam eden yaşantılarında, Uğur'a, Bekir aşktan kafayı takmıştır, Uğur ise hapisteki Zagor'a. En sonunda da abla dediği Uğur'a, Yusuf duygularını belli etmeye başlar. Ve bu karmaşık duygular aralarında yürür gider. Özünde hepsi masumdur. 

34. Antalya Altın Portakal'da üç ödül alan Masumiyet'te, tam bir oyunculuk başarısı göze çarpıyor. Ben tek tek hem Derya Alabora'yı, hem Güven Kıraç'ı hem de bana göre en iyi oyunculuğunu sergilediğini düşündüğüm Haluk Bilginer'i çok başarılı buldum. Hepsi usta işi oynamış. Derya Alabora'nın bir hayat kadının davranışlarını çok gerçekçi oynayışı akılda kalıcı idi. 

Haluk Bilginer'in, Masumiyet'te akılda kalan en önemli performansı, şüphesiz efsaneleşen kır sahnesindeki müthiş konuşmasıdır. Yaklaşık 10 dakikada, bir insan tüm hayatını nasıl anlatır diye düşündürüyor insana. 

Zeki Demirkubuz'un kapı sahneleri artık kalıplaştı. Bu filmde de adalet makamlarındaki konuşmalarda bozuk ve gıcırdayan kapılara dikkat çekiliyor. Çoğu eleştirmen, bu sahnelerin adalet sisteminin bozukluğuna yönetmenin atıfta bulunduğunu düşünüyorlar.

Bence izlenmesi gereken çok başarılı Türk Film'lerinden biri olan Masumiyet için puan bilgisi sağlıklı olmasa da Imdb'de çok küçük bir kitlenin verdiği 7.8'lik puan ve Beyazperde'nin verdiği 4.2'lik puan (5 üzerinden) izleyiciye fikir vermesi açısından yeterlidir.

İyi seyirler...



İŞTE FİLMİN FRAGMANI

Masumiyet


 

22 Temmuz 2013

Black Swan - (Siyah Kuğu)



Yönetmen Darren Aranofsky, kendisine büyük saygı duyduran Requiem For a Dream'den tam on yıl sonra, tekrar -hatta bu kez çok daha iyi şekilde- ruhsal anlamda uç noktada yaşayan bir karakterin psikolojisini en keskin şekilde sunuyor Black Swan'da. 

Yükselen yıldız Natalie Portman filmde Nina rolüyle, annesinin de büyük teşvikleri sayesinde baleye gönül veren ve şehrin önemli dans okullarından birinde Kuğu Gölü balesinin baş balerini olmak için çalışmaya başlayan bir dansçıyı canlandırımaktadır. Amaç bellidir; aynı anda hem masumiyet, saflığı ve iyiliği temsil eden Beyaz Kuğu'yu, hem de kötülüğü temsil eden Siyah Kuğu'yu tek başına icra etmek. Nina, bir taraftan psikolojik sorunları ile mücadele ederken, diğer taraftan dans okulunun yönetmeni Thomas'ın ("Vincent Cassel") kendisini seçmesi için yoğun efor sarf etmektedir. Bunlar yetmezmiş gibi, bir de kendi karakteri ile taban tabana zıt bir kişilik olan ve davranışları ile tam bir Siyah Kuğu adayı Lily ("Mila Kunis") ile mücadele etmeye başlar. Zamanla ikili arasındaki rekabet yerini arkadaşlığa bırakmaya başlar ama Nina'nın en büyük derdi kendisi iledir. Çünkü iç dünyasında farklı bir Nina daha vardır. Tahmin edeceğiniz gibi kötü Nina!

Natalie Portman, hem oyunculuğu hem de role, dolayısıyla dansa çok ama çok uygun fiziği ile tabiri caizse damga vurduğu Black Swan sayesinde ilk Akademi Ödülünü kazanmıştır. Özellikle filmin sonlarına doğru Portman'ın performansı giderek yükseliyor. 

Film, tarzı itibariyle görsel çeşitlilikten uzak gibi durabilir, ama bu haliyle bile dans esnasındaki kamera geçişleri bu boşluğu dolduruyor ve izlenmesi çok keyifli bir hale geliyor. Filmin içinde Siyah Kuğu ve Beyaz Kuğu, yani kötülük ve iyilik arasındaki duygu rengi gerçek renklere birebir yansıtılmış. Siyah ve Beyaz görseller basit gibi dursa da duyguyu vermek açısından zekice düşünülmüş. Bir de filmden herkes farklı mesaj alabilir ama bana göre en derin göndermelerinden biri sanatçının sanatı için yapamayacağı yoktur mesajı, diğeri ise kontrolsüz hırsın ne denli tehlikeli bir duygu olduğu idi. 

Şunu da söylemekte fayda var Darren Aranofsky tarzı filmleri izlemiş ve beğenmemiş olanlar bu filmi izlediklerinde belki anlattığım kadar etkilenmeyebilir hatta direkt olarak sevmeyebilir. 

Film, Darren Aranofsky'nin gişe şanssızlığını da fazlasıyla kırmış ve 330 milyon dolar gişe elde etmiştir. 

Adet olduğu üzere filmin Imdb puanını da verelim:
Drama-Gerilim tarzındaki filmimizin puanı tam 8.1 ve Imdb Top 250 içinde kendisine yer edinmiş.

İyi seyirler... 



İŞTE FİLMİN FRAGMANI

Black Swan - (Siyah Kuğu)



Sinema Tarihinin Yasaklı Filmleri

Independent'in seçtiği aşağıdaki filmler sinema tarihinin birçok ülkede vahşet , seksüel, suça teşvik edici, dini istismar..vs. gerekçeler sebebiyle birçok ülkede yasaklanmış veya vizyona girmesi konusunda ciddi tartışmalar yaşanmıştır. Bu filmlerden sadece 10 tanesini listeliyorum. Filmlerin Imdb detaylarına bakıldığında her ne kadar yasaklanmış olsa da çok ciddi puanlar alanlar da var. Örnek: "Otomatik Portakal". Ayrıca yasaklanan ülkelere biraz dikkatli bakınca, nedense hep aynı ülkeler film yasaklama konusunda öne çıkıyor.

Hadi şimdi bu yasaklı filmlere birlikte göz atalım:

Not: Filmlerin konularını tek tek yazmayı denedim ancak çok uzun bir yazı oldu. Sonra kaldırdım. Uzun paragraflar insanı sıkar diye film isimlerine link koydum, merak edenler filmlerin detaylarına Imdb'den bakabilir.



A Clockwork Orange (1971) - Otomatik Portakal



Yönetmen: Stanley Kubrick


Yasaklandığı Ülkeler: 
Güney Kore
İngiltere
İrlanda 
Malezya 
Singapur  
İspanya





The Texas Chainsaw Massacre (1974) - Teksas Katliamı



Yönetmen: Tobe Hooper


Yasaklandığı Ülkeler: 
İngiltere, Brezilya, 
Almanya, Şili, 
İzlanda, Norveç, 
Singapur, İsveç, 
Finlandiya, Avustralya, 
İrlanda





The Exorcist (1973) - Şeytan



Yönetmen: William Friedkin


Yasaklandığı Ülkeler: 

İngiltere 

Singapur 

Malezya





Life of Brian (1979) - Brian'ın Hayatı



Yönetmen: Terry Jones


Yasaklandığı Ülkeler: 

Norveç
Singapur
İrlanda






The Last Tango in Paris (1972) - Paris'te Son Tango

Yönetmen: Bernardo Bertolucci

Yasaklandığı Ülkeler: 

İtalya
Singapur
Yeni Zelenda
Portekiz
Güney Kore






Yönetmen: Lewis Milestone

Yasaklandığı Ülkeler: 

Avusturya

Almanya






Caligula (1979)


Yönetmen: Tinto Brass

Yasaklandığı Ülkeler: 

Kanada
İzlanda







Yönetmen: Tod Browning


Yasaklandığı Ülkeler: 
İngiltere
Singapur
İzlanda
Yeni Zelenda
Norveç
Dönemin Batı Almanya'sı
Avustralya




Freaks (1932) - Ucubeler

Yönetmen: Wes Craven

Yasaklandığı Ülkeler: 

İtalya
Finlandiya
İrlanda







The Evil Dead (1981) - Şeytan'ın Ölüsü



Yönetmen: Sam Raimi


Yasaklandığı Ülkeler: 
Malezya
İngiltere
Dönemin Batı Almanya'sı
İsveç
İzlanda
İrlanda
Singapur

Aynı Filmde İki Süper Kahraman! Superman & Batman

MovieBooklet News

Her yıl düzenli olarak Amerika'nın farklı eyaletlerinde yapılan ve çizgi roman severlerin bir araya geldiği Comic-Con International'da konuşma yapan son versiyon Superman filmi Man of Steel'in yönetmeni Zack Snyder, bir sonraki Superman filmine Batman'in de dahil olacağı ile ilgili söylentilere olumlu yanıt vermiş.

Daha önce Batman karakterinde artık oynamayacağını açıklayan Christian Bale'in yerine bu filmde Batman'i kimin canlandıracağı şimdilik meçhul. Yeni Superman filmindeki en büyük sürprizlerden birisi de Superman ile Batman'in kardeş kardeş dünyayı kurtarması beklentilerinin aksine birbirleriyle kapışacak olmaları. Bakalım çok sevilen bu iki süper kahramanın savaşından kim galip çıkacak.

Yeni filmin 2015 senesinde gösterime girmesi bekleniyor.

Kaynak: Hurriyet Planet

21 Temmuz 2013

Django Unchained - ( Zincirsiz )



Quentin Tarantino'dan harika bir film daha! 

Amerika'da köle ticaretinin yaygın olduğu iç savaştan önceki yıllarda, bir köle olan Django ("Jamie Foxx") kendisi ve eşine ve hatta diğer kölelere çiftliklerinde çalıştıkları dönemde büyük eziyetler eden Brittle Kardeşleri bulmak ve intikam almak amacıyla yollara düşer. Django'nun yolu bir ödül avcısı olan Dr. King Schultz ("Christoph Waltz") ile kesişir. İkisinin de amacı aynıdır ve Django Schultz ile Brittle Kardeşler'den intikamını alır. Ancak ikili iyi anlaşırlar ve ödül avı konusunda birlikte yola devam ederler. Django'nun tek hedefi ise köle ticareti sebebiyle ayrı düştüğü eşi Broomhilda'ya ("Kerry Washington") kavuşmaktır. Ancak bu o kadar kolay değildir. Çünkü Broomhilda'ya ulaşmak için Candyland'in sahibi, zengin ve hatta kölelerine ırkçı yaklaşımlarıyla tanınan Calvin Candie ("Leonardo DiCaprio") ile sahte bir ticaret yapmaları gerekecektir. Zaten aksiyon da bundan sonra başlar. Çünkü Calvin Candie oyunu anlar ve olanlar olur.

Tarantino, bu kez daha ciddi bir çalışmaya imza atmış. Film ciddi anlamda insanı hem heyecanlandırıyor, hem de eğlendiriyor. Tarantino'ya özgü hale gelen kan sahneleri yine bolca mevcut ancak bu kez daha gerçekçi ve profesyonel. Kendisini de çok kısa bir süreliğine filme sokması minik bir sürpriz olmuş. Başroldeki Jamie Foxx'un bu role atanması, hani böyle "cuk" diye oturmak tabirini hatırlatıyor. Sanki bu rol belli olduğunda oyuncu seçmelerine gerek kalmayacakmış da akla tek Jamie Foxx gelecekmiş gibi. 

Yardımcı Erkek Christoph Waltz de rolünün hakkını çok iyi vermiş. Filmin başlarında kasaba şerifi ile yaşadıklarının öncesi ve sonrasında konuşmaları çok ustaca. Leonardo DiCaprio'yu anlatmaya gerek yok zaten, kötü adamı ciddi anlamda iyi oynamış. 

Benim filmde en çok beğendiğim yerler, yukarıda saydığım sebepler ana sebep olmakla beraber, filmin tam bir Western tarzda görseller içermesi, müziklerin çok iyi olması ve film girişinde oyuncu ve yönetmen bilgilerinde akan yazıların fontlarının bile o dönemi yansıtmasıdır. Bu kısım çok zekice düşünülmüş ve sanki o yıllarda çekilen bir filmi izliyormuşsunuz havası veriyor. 

Silahlı sahnelerin çok iyi olduğu ve kesinlikle izlemesi çok keyifli olan bu filmin IMDB puanı tam 8.5'tur ve en iyiler arasında 51. sıradadır.

İyi seyirler...

20 Temmuz 2013

Inception - ( Başlangıç )



İlk olarak şunu söylemek istiyorum, bu başyapıtı "konusu şudur", "şurada geçiyor"..vs. sözlerle anlatmayı pek istemiyorum. Bir yerlerde bahsedersem de hızlı geçmeye çalışayım. 

Efsane filmlerin yönetmeni Cristopher Nolan yine ağzımızı açık bırakacak kadar güzel bir film yaratmış. Bu film insana, bir filmin senaryosunda hiçbir zaman son noktanın bulunmadığını, hayalinin genişliği ile doğru orantılı olduğunu öğretiyor. Filmin rahatlıkla Nolan'ın ustalık eseri olduğunu düşünüyorum. Ne Batman, ne Memento! Inception ("Başlangıç") tektir Nolan için. Zaten senaryosunu tamamlaması tam on yılını almış. Üzerine film gelir mi, bunu göreceğiz. Ama ününü kolay kolay bırakmaz. 

Oyunculuklar mükemmel, başrolde Cobb'u canlandıran Leonardo DiCaprio artık beyaz perdenin efsane oyuncularından birisidir, bunu kanıtlamıştır, ununu elemiştir, eleği de asmıştır. Filmde başrolü bırakın, yardımcı erkek bile efsane oynuyor. Arthur'u canlandıran Joseph Gordon-Levitt'in herhalde otel koridorunda geçen o ünlü dövüş sahnesini hatırlamayan yoktur.
   
                                                                                - Filmin en sevdiğim fragmanı  -

                                                               

Sinemaya on yılda bir gelen filmlerden biri olan Inception,  çok özetle, Cobb'un insanların zihinlerine girip, rüyalarının içinden farklı tekniklerle en önemli sırları çekip alma yeteneğini üzerine kurulu. Cobb'a hayatını geri almak istiyorsa son ama bir o kadar da zor bir görev verilir. Bu kez rüyalara girip fikir çalmayacaktır tam aksine daha zoru olan fikir ekecektir! Bundan sonrasını, nörolojiyi, biyolojiyi, psikolojiyi ve tabi ki aksiyonu bolca birbirine harmanlayan filmde izleyebilirsiniz. Filmin görselleri de bence çok etkileyici. Bu etki öyle patlama, aksiyon ..vs anlamındaki güzellik değil, tamamen bir rüya ortamını izleyiciye hissettirecek özellikte olmasında. Keşke sinemada izleyebilseydi herkes. 

Film o kadar farklı ve özgün ki, kendisiyle kıyaslayacağımız bir film de yok. Bir de film bence tek izleme ile %100 çözülecek bir film de değil. Finali insanı çok düşündürüyor. Filmin içindeki rüya içinde rüya senaryoları zaten keskin zeka kokan ama kafayı karıştırmayı da iyi başaran noktalar. Bu sebeple tadından yenmemesini istiyorsanız iki veya üç kez izleyin derim. Kafanız rahat, ortamınız sessiz olsun izlerken. 

Bu filme, Imdb izleyicisi yaklaşık 800 bin kişi ortalama 8.8 puan verdi ve film, Imdb en iyi filmler listenin 14. sırasındadır. Filmin en sevdiğim fragmanını altta paylaşıyorum.

Bu filmi mutlaka ama mutlaka izleyin arkadaşlar.

Not: Filmde çok akılda kalan yine bir kaç sahneyi aşağıda paylaşacağım. Rüya içinde rüya ile ilgili de internette bazı güzel görseller var. Onları da ekleyeceğim.

İyi seyirler...








19 Temmuz 2013

Limitless - ( Limit Yok )



Yazar Alan Glynn'in The Dark Fields adlı romanından uyarlanan 2011 yılı Neil Burger yapımı Limitless'ta (Limit Yok), kahramanımız Eddie'nin ("Bradley Cooper") sevgilisi Lindy'nin ("Abbie Cornish") ayrılma kararını açıklaması ile daha da dağınık hale gelen yaşantısının, bir gün uyuşturucu ürünleri ticareti yapan arkadaşını görmesiyle değişmesi işlenmektedir.  Arkadaşının ona beynin %100'ünü çalışır hale getiren MDT-48 adlı hapı vermesiyle bir anda çok zekileşen, konsantrasyonu hat safhaya çıkan ve tüm önemli kararları saniyeler içinde veren müthiş deha haline dönüşen Eddie, borsa ve finans gurusu Carl Van Loon'un da ("Robert De Niro") dikkatini çeker. Bir taraftan hep yazma istediği kitabını da çok kısa bir süre içinde bitiren Eddie, gün geçtikçe bu büyülü hapın verdiği etkiyle dozajı da arttırmaya başlar ancak hesaba katmadığı birşey vardır: Her hapın bir yan etkisi olduğu! Ki bu hapta bu etki tahmin edildiğinden çok fazladır. Bir taraftan bu müthiş özelliği devam ettirmek diğer taraftan da yan etkilere çözüm aramak isteyen Eddie'yi enteresan olaylar beklemektedir.

Film bence muhteşem bir film değil ancak senaryosunun özgünlüğü sebebiyle bence acayip izleme ilgisi çekiyor. Ben sanmıyorum ki hiç kimse bu filmi -sonunda beğenmese bile- yarıda bırakıp gitmez. İnsanda kendini Eddie'nin yerine koyma hissi uyandırması aslında filmin bence en önemli noktası. Herkes muhteşem bir zekaya sahip olmak ister ve Limitless sayesinde bunları yoğun şekilde hissedebiliyoruz.

Limitless'da, özellikle hapı aldıktan sonra Eddie'nin hayatının değişmesi, tüm renklerin sarıya dönmesi, görsel aydınlanma, parlaklık teması ve üstün zeka sayesinde olayları çok önceden görebilme yeteneğinin caddelerdeki iç içe geçmiş görüntülerle çok iyi yansıtılması film adına pozitif bir puan. Ancak aynı güzellikleri filmin sonunda fazla göremiyoruz. Üst düzey bir final yok. Hatta eleştiriler içinde, filmin böyle bir konusu varken neden daha fazla farklı konu üretilememiş tarzında yorumlar da var ancak bu kısmen doğru olmakla birlikte yönetmenin böyle bir akıl ile neler yapılabileceğini aslında çok iyi bildiğini ancak bir filme bunların tamamını sığdırmanın zor olduğunu da düşünerek filmi çektiğini düşünüyorum.

Sonuç olarak izlenmesi gereken özgün bir film olan Limitless'ın IMDB puanı 7.3'tür. 

Dipnot: Robert De Niro'yu son yıllarda Bradley Cooper filmlerinde görmeye başladık. Yönetmenler bu ikiliyi sanırım birbirine çok yakıştırıyor.

İyi seyirler...



İŞTE FİLMİN FRAGMANI

Limitless - ( Limit Yok )

 

18 Temmuz 2013

Silver Linings Playbook - ( Umut Işığım )



Oyunculuklarını çok beğendiğim Jennifer Lawrance ve Bradley Cooper'ın başrollerini paylaştığı Silver Linings Playbook ("Umut Işığım"), Matthew Quick'in aynı adlı kitabından uyarlanmış romantik komedi tarzı güzel bir film. Başrol oyuncularına tecrübeli otuncu Robert De Niro da eşlik ediyor.

Pat ("Bradley Cooper") eski bir öğretmendir ve öfkesini kontrol edemediği bir olayda mahkemenin verdiği bir kararla 8 aylığına rehabilite edilmesi için bir merkeze gönderilir. Buradan ayrıldıktan sonra tek amacı eşi Nikki ile arasını düzeltmek ve kendinin artık düzgün bir adam olduğunu ispat etmek olan Pat, ailesinin yanında yaşamaya başlar ve işleri yoluna koymak için çaba sarf etmeye başlar. Pat, bir dostunun davet ettiği akşam yemeğinde kendisi gibi sorunlu bir hayat yaşayan Tiffany ("Jennifer Lawrance") ile tanışır. Eşini geri kazanma konusunda da yardımını alabileceğini düşündüğü Tiffany ile arkadaşlık kuran Pat'in hayatı bundan sonra farklı bir hal alır.

Filmi güzel kılan noktalardan biri de, birbirlerine deli gibi aşık, mutlu mesut sıradan çiftler yerine birbirlerini devamlı iğneleyen ve ilişkileri uyumsuz gibi görünen bir çifti konu almasıdır. Bu durum sıradanlıktan biraz olsun uzaklaştırıyor izleyiciyi. Bir iyi konu da Robert De Niro ne zamandır fazla göz önüne çıkmıyordu. Yine çok güzel oynamış. Bir de komedi filmlerinin efsane isimlerinden Chris Tucker'ı da az da olsa beyaz perdede görebilmek insanı mutlu ediyor.

Geneli itibariyle çok beğendiğim bu filmi izlemenizi öneririm.

Yönetmenliğini David O. Russell'ın yaptığı 2012 yapımı filmin IMDB puanı benzer tarz filmlere göre oldukça yüksektir ve 7.9'dur. Bu film sayesinde Jennifer Lawrance 2013 Oscar Ödüllerinde En İyi Kadın Oyuncu ödülünü almıştır. Film sadece bu ödülle kalmamış, içinde Oscar ve Altın Küre'nin de bulunduğu birçok organizasyonda 75  kez ödüllere aday gösterilmiş ve bu adaylıklardan 57 tanesinden ödülle dönmüştür.

İyi seyirler...



İŞTE FİLMİN FRAGMANI

Silver Linings Playbook - ( Umut Işığım )