27 Kasım 2013

Yunus Emre Aşkın Sesi Filmin Fragmanı Yayınlandı!


Anadolu'nun yüreğinden tüm dünyaya barış, kardeşlik ve aşk mesajları ile ışık saçan Yunus Emre'nin hayatından bir kesit sunan Yunus Emre Aşkın Sesi filminin fragmanı yayınlandı!


Anadolu Selçuklu Devletinin yıkılışı ve Osmanlı Devleti'nin kuruluşu dönemlerinde yaşamış, barış ve kardeşlik hayat felsefesi olmuş, aşkı arayışa ömrünü adamış büyük şair ve mutasavvıf Yunus Emre'nin hayatını anlatan Yunus Emre Aşkın Sesi filmi 10 Ocak 2014'te seyirci ile buluşmaya hazırlanıyor. Filmden ilk görüntüler bugün görücüye çıktı. 

Başrolde, Yunus Emre canlandırmasıyla Fetih 1453 filminden de tanıdığımız Devrim Evin'in oynadığı filmin diğer oyuncu kadrosu da büyüleyici. Kadrosunda Ahmet Mekin, Altan Erkekli, Bülent Emin Yarar, Altan Gördüm, Sinan Albayrak, Nilay Cafer, Nesimi Kaygusuz, Suna Selen ve Burak Sergen bulunan Yunus Emre Aşkın Sesi filminin yönetmeni de Kürşat Kızbaz.

Filmin fragmanı ile sizleri baş başa bırakıyorum.

İyi seyirler.

İŞTE FİLMİN FRAGMANI

Yunus Emre Aşkın Sesi

 

25 Kasım 2013

Açlık Oyunları: Ateşi Yakalamak ABD'de Açılış Rekoru Kırdı!



Variety.com'un haberine göre The Hunger Games: Cathcing Fire (Açlık Oyunları: Ateşi Yakalamak) filmi ABD'de gösterime girdiği ilk üç günde elde ettiği 161 Milyon Dolar'lık gişe ile, Kasım ayında gösteriem giren filmler içinde en iyi açılışı yaparak bu alanda bir rekor kırdı!.

İlk üç gün baz alındığında tüm dünyada da yaklaşık 308 Milyon dolar gişeye ulaşan Açlık Oyunları: Ateşi Yakalamak filmi, tüm zamanların açılış rekoru sıralamasında da 12. sırada kendine yer buldu. Film ABD'de açılış gişelerine bakıldığında da (tüm zamanlar) sadece Yenilmezler (The Avengers), Iron Man 3 ve Harry Potter Ve Ölüm Yadigarları: Bölüm 2 filmlerinin gerisinde kaldı.

The Hunger Games: Açlık Oyunları serisinin ilk filmi de hatırlanacağı üzere tüm dünyada yaklaşık 408 Milyon dolar gişe elde etmişti.

The Hunger Games: Cathcing Fire (Açlık Oyunları: Ateşi Yakalamak) filminin fragmanı ve film yorumu için tıklayınız..

23 Kasım 2013

The Hunger Games: Catching Fire ("Açlık Oyunları: Ateşi Yakalamak")

The Hunger Games ("Açlık Oyunları") serisinin ikinci filmi Catching Fire ("Ateşi Yakalamak"), heyecanı kaldığı yerden devam ettiriyor. Hem de ilk filme göre aksiyon sahnesi ve görselleri daha güçlü şekilde!


Katniss Everdeen ("Jennifer Lawrance") ve Peeta Mellark ("Josh Hutcherson") 74. Açlık Oyunlarının galipleri olarak sakin bir hayata geri dönmeyi umarken, Panem şehrinin başkanı Snow ("Donald Sutherland") bu ikiliye, isyan ihtimalinin gitgide arttığı diğer mıntıkalara gidip iktidarını güçlü tutmak için konuşmalarını emreder. Aksi takdirde ailelerinin hayatı söz konusu olacaktır. Katniss ve Peeta, bu şehirlerde 74. oyunda kaybettiklerini hatırlayınca mıntıkadaki halkın umudunu arttıracak ve isyan ateşini yakacak konuşmalar yapmaktan geri kalmazlar. Tabi bu, Snow'un mıntıklara sert müdahalesini de beraberinde getirir.

Snow, Katniss ve Peeta'yı başkent Panem'e geri çağırır ve her çeyrek asırda bir yapılan Quarter Quell oyunlarının yapılacağını bildirir. Hem de oyuncular bu kez oyunlarda farklı zamanlarda galip gelenlerden oluşacaktır. Yani bir Şampiyonlar Ligi! Bir de üstüne Snow'un oyunların programcısı olan Plutarch'tan ("Philip Seymour Hoffman") hem daha kapsamlı bir 3D oyun tasarımı hem de Katniss'in halk gözünde etkisini yitireceği bir strateji geliştirmesini istemesi, 75. Açlık Oyunlarını çok daha ilgi çekecek bir duruma getirir.





Film ile ilgili yoruma gelecek olursak, ilk filmdeki yönetmenin değiştiğini, Gary Ross'un yerine Francis Lawrence'in geldiğini görebiliyoruz. Lawrance, Ross'a göre daha iyi yönetmiş diyebiliriz, çünkü ilk filmde bizleri etkilese de keskin ölüm ve kan sahneleri belki bazı izleyiciyi kaçırabilecek seviyedeydi. Lawrance ise bu filmde aksiyonu, kandan uzaklaştırıp daha çok zeka ve strateji kokan sahnelerle yansıtmış. Oyun alanındaki çoğu sahne bunu gösteriyordu. 2,5 saate civarındaki filmde özellikle ilk yarı Katniss ve Peeta'nın diğer mıntıkaları gezmesi ve Snow'un gücünü tazelemesi için gerekli konuşmalarla ve duygusal sahnelerle izleyicinin az da olsa sıkılmasına sebep olabilir. Lakin, ikinci yarıda ilk yarıdaki bu özürünü ciddi şekilde telafi ediyor ve hızlı bir oyun macerası başlıyor. 



Filmin oyun sahneleri de bir hayli heyecan verici. Bir saat kurgusuna göre işleyen koskoca ada, her gün farklı sürprizlerle oyuncuların karşısına çıkmakta. Bu oyun sahnelerinde aklıma takılan ve açıkcası beğenmediğim yerler de yok değildi.

1. Özellikle maymunlarla olan sahne, sinema severleri ciddi anlamda gerilime sürüklemesi ve koltuklarına yapıştırması açısından güzel olsa da bu kadar karanlık ortamda çekilmesini anlayamadım. Hareketleri görebilmek için gözlerimi iki katı dikkatle açtım ama bazı sahneleri yine de kaçırdım. Büyük bir perdede izlemiş olmama rağmen, aklıma, bu sahneyi daha düşük pikselde daha küçük ekranda izleyecek olanlar (PCde tablette, laptopta..) ne yapacak diye düşünmeden edemedim.

2. Günün belli saatinde ağaca düşen yıldırım, sel..vs belirtileri çözmelerine karşın, oyun tasarımcısı saat takibini yapamamları için oyuncuları tehlikeye sokar. Hatta replik olarak "bakalım bundan sonra saati nasıl anlayacaklar" demesine rağmen oyuncular, yine ağacın yıldırım düşeceği saate göre plan yaparlar. Bu bana biraz tezat geldi.

3. Oyundaki bir sahne olmamasına ve milletin "ya buna mı takıldın" diyeceğini hissetsem de, filmde 12. mıntıkaya gelen psikopat komutanın üzerine atlayan Katniss'in sevgilisini, cezalandırmak için yaka paça şehrin meydanına götürürken, Katniss'in olayı görmesine rağmen bir köşede gözünden yaralanan bir kadına yardım etmesi bana abesle iştigal geldi. Burnunun dibinde sevgilisi (onun için dünyayı yakacak kadar sevdiği aşikarken) ölüme giderken dikkati nasıl alanın farklı köşesindeki bir kadına gider, anlayamadım.






Neyse, bazı sahneler amatörce gelse de makyaj, görseller, aksiyon, zeka, teknolojinin yansıtılması..vs konularda ciddi anlamda beğendiğim Ateşi Yakalamak filminin sürpriz finaline de hazır olmak gerek. İnsan bir an donup kalıyor. "Aaaaa bu ne yahu, böyle mi bitecekti" diyorsunuz. Ancaaaakkk, bu şaşkınlık serinin 3. filmini işaret ettiği düşüncesiyle bir anda heyecana sürüklüyor insanı. Hem de 3. filmde bu kez İsyan konusunun ağır basacağı açıkça anlaşılıyor. 

Oyuncu kadrosuna gelirsek, Jennifer Lawrance ve Josh Hutcherson'a  Liam Hemsworth ("Gale" rolüyle) müttefik oyuncu olarak yardım ediyor. Diğer oyunculardan bazıları ise şöyle; Woody Harrelson, Paula Malcomson, Elizabeth Banks, Bruce Bundy, Jack Quaid.

Film şu an henüz 20,000'in üzerinde kişi tarafından oylansa da IMDB'de ciddi bir skor olan 8.3 puanıyla dikkat çekiyor. 

Aksiyon severlere sonuna kadar tavsiye edebileceğim The Hunger Games: Catching Fire ("Açlık Oyunları: Ateşi Yakalamak") filminin fragmanını aşağıda daha önceki yayınımda da gösterdiğim gibi tekrar paylaşıyorum. 

İyi seyirler


İŞTE FİLMİN FRAGMANI

The Hunger Games: Catching Fire ("Açlık Oyunları: Ateşi Yakalamak")

 

21 Kasım 2013

Sonbahar



2008 yılı Özcan Alper yapımı Sonbahar filmi, Hayat Dönüş Operasyonları'nın ardından cezaevlerinden salınanlardan biri olan Yusuf'un memleketi olan Artvin'e dönüşü ve yaşadıklarını konu alıyor.


Yusuf (Onur Saylak) üniversitede henüz öğrenciyken girip 12 yıl kadar kaldığı ceza evinden ölümcül hastalığı sebebiyle salınır ve kalan ömrünü doğduğu topraklar olan Fırtına Vadisi - Çamlıhemşin'de geçirmeye karar verir. Burada hastalığını bir sır gibi neredeyse kendinden bile saklayan Yusuf, gündüzleri çocukluk arkadaşı Mikail (Serkan Keskin) ile geçirir. Zaman zaman şehir merkezine de gezmeye giden bu iki arkadaş, bir tavernada Gürcü hayat kadınları ile sohbet ettikten sonra, Yusuf'un aklı kadınlardan birinde kalır. Elka (Megi Kobaladze) ile fiziksel ilişkiden kaçınan, onu duygusal olarak hissetmek isteyen Yusuf, şehir merkezine seyahatlerini sıklaştırır. Bu arada mevsim de Sonbahar'dan kışa dönmektedir.

Filmin özet yapılacak fazla bir senaryosu yok bu sebeple üst paragrafta bunu bıraktım. Filmin belki de daha çok konuşulması gereken kısmı, Özcan Alper'in (Hopa'lı oluşu da büyük etki etmiş olsa gerek) seyirciye iliklerine kadar hissettirdiği Karadeniz'in en ucundaki o eşsiz manzaralar ve başroldeki Yusuf'un iç dünyasını sessiz sessiz çalan Karadeniz'e has insanı okşayan soundtracklerle yaşatmasıdır. 




İzleyiciyi etkileyen diğer yerlerden biri de bence pek duymaya alışkın olmadığımız Lazca'nın sık sık kullanılmasıdır. Bu diller maalesef kaybolup gidiyor. Karadeniz'li olmasam da bu dilleri hatırlattığı için Özcan Alper'e teşekkürler. Ama en büyük övgüyü çekimlerdeki kalitesiyle hak ediyor. Gördüğüm en keskin ama en gerçekçi Karadeniz manzaralarına sahipti film. Artvin'in her zerresiyle resmetmeyi başarıyor. Yusuf ile Mikail'in yaylaya çıktıkları sahneler, Yusuf'un sahilde gün batımında eski okul arkadaşıyla buluştuğu sahne, ve en çok da annesinin evinin önündeki tahta sedirin yüksekteki manzara hakimliği. Beni görsel olarak en çok bunlar etkiledi. Bir de final sahnesinde yaşattığı duygusallık aklımda kaldı. Özellikle o Lazca mı Gürcüce mi olduğunu bilemediğim ağıt çok iyiydi!




Duygu ve görsel haz anlamında evet yüksek puanı hakediyor ancak çoğu izleyiciyi sıkıcılığı sebebiyle küstürebilecek bir film olan Sonbahar'ı puanlasam, sanırım maksimum 7 verirdim. Buna rağmen, sonunda üzülecek bile olsam Türk filmlerinin izlenmesi gerektiğini düşünerek sizlere bu filmi öneriyorum. İçinizde Karadenizliler varsa, belki daha da çok sevebilirler :) Bu arada film birçok ödül sahibi. Öyle hemen yabana da atmayalım. Ödüller şöyle:

Altın Koza Film Festivali - En İyi Film Ödülü, Jüri Özel Ödülü
Ankara Uluslararası Film Festivali - En İyi Film Ödülü
Uluslararası Avrasya Film Festivali - NETPAC Ödülü
Avrupa Film Ödülleri - Yılın Avrupa Keşfi Ödülü
Sinema Yazarları Derneği Ödülleri - En İyi Film Ödülü, En İyi Senaryo Ödülü
Sofya Uluslararası Film Festivali - En İyi Yönetmen Ödülü
Tiflis Uluslararası Film Festivali - En İyi Yönetmen Ödülü
Yeşilçam Ödülleri - İlk Film Özel Ödülü

Not: Eğer sessizliğin de çok şey anlatabileceğini merak eden veya bunan inanan varsa izlesin. Pişman olmaz.

İyi seyirler


İŞTE FİLMİN FRAGMANI

Sonbahar


20 Kasım 2013

Need For Speed'ten Yeni Fragman Geldi!

Gelmiş geçmiş en popüler, en çok satan yarış oyunlarından biri olan Need For Speed'in 14 Mart 2014'te ülkemizde gösterime girecek olan filminin yeni fragmanı görücüye çıktı.


Hızlı ve Öfkeli serisinden farklı olarak tamamen araba yarışları üzerine kurgulandığını düşündüğüm filmin oyundan hatırladığımız pistlere ve ortamlara da sadık kalınarak çekildiği gözlerden kaçmıyor. Oyunda sıkça gördüğümüz polislerle olan yakın temas da unutulmamışa benziyor.


Başrollerinde Breaking Bad dizinsinden tanınan Aaron Paul; Dominic Cooper ve Chillie Mo gibi isimleri göreceğimiz Need For Speed'in yönetmen koltuğunda Mr. & Mrs. Smith ve Bruce Almighty filmlerinden hatırlayacağımız Scott Waugh oturuyor.


Filmin fragmanı ile sizleri baş başa bırakıyoruz.



İŞTE FİLMİN FRAGMANI

Need For Speed

 

19 Kasım 2013

Nuh: Büyük Tufan filminin fragmanı yayınlandı!



Hayranlıkla izlediğim Requiem For a Dream ("Bir Rüya için Ağıt") ve Black Swan ("Siyah Kuğu") filmlerinin usta yönetmeni Darren Aranofsky'nin yeni filmi Nuh: Büyük Tufan (Noah)'ın türkçe dublajlı fragmanı yayınlandı. Filmin türkçe posteri de ilk kez görücüye çıktı.

Peygamber Nuh'un (Hz.) herşeyi silip süpürecek olan büyük tufana karşı insanları uyarması ve hazırladığı gemiye her türden canlıyı alarak tufandan kurtulmasını anlatan film ülkemizde 28 Mart 2014'te gösterime girecek. Başrolde gördüğümüz Russell Crowe'a Jennifer Connelly, Ray Winstone, Emma Watson, Anthony Hopkins ve Logan Lerman eşlik ediyor.

Görsel efekt açısından zengin ve iddialı filmin Türkçe dublajlı fragmanı ile sizleri baş başa bırakıyoruz.

İyi seyirler...


İŞTE FİLMİN FRAGMANI

NUH: BÜYÜK TUFAN (NOAH)



5 Kasım 2013

Benim Dünyam


Uğur Yücel'in hem yönetmen hem de Beren Saat ile birlikte başrol olarak oynadığı Benim Dünyam, dramı doruklarına kadar hissettiren bir film olarak Türk izleyicisinin karşısında 10 gündür gösterimde.


Benim Dünyam'ı, Black (2005) filminin uyarlaması olması sebebiyle bir çok kişi eleştirmeye devam ededursun, ben birçok filmin de başka filmlerden uyarlanarak beyaz perdeye aktarıldığını herkese hatırlatarak sözlerime başlamak istiyorum.

Evet film bir uyarlama ve hatta filmin başında da herkese bunu belli eden bir metin ile hatırlatma yapılıyor. Bence uyarlama olsa da oyunculukları için bile olsa bu filme gidilir. Evet, keşke Uğur Yücel o engin tecrübesini tamamen yeni ve özgün bir senaryo için kullansa idi. Ama artık elimizdeki film bu ve bunun üzerine konuşulmalı.

"Ela" (Beren Saat) iki yaşından beri hayata hem kör hem de sağır şekilde devam etmek zorunda kalan kontrol edilmesi zor bir kızdır. Hali vakti yerinde olan ailesi her şeyi dener ancak Ela'nın davranışları gitgide daha da bozulur. Düzeltilemez ise akıl hastanesine gönderilmesi an meselesidir. Ailenin bu imdadına, hayatını kör ve sağırlara, daha doğrusu onların eğitimine adayan "Mahir Hoca" (Uğur Yücel) yetişir. Ablasının da aynı Ela gibi kör ve sağır oluşu sebebiyle hayatının nasıl karartıldığına bir hayli üzgün ve sinirli olan Mahir Hoca aynı kaderi Ela'ya yaşatmamak için kolları sıvar.

Konu ile ilgili geniş anlatımları diğer sinema sitelerinden bulabileceğiniz Benim Dünyam için kişisel fikrim ne filmin tekniği, ne uyarlama senaryo oluşu ne de başka birşey ile ilgili! Tamamen odaklanılması gereken şey kanımca oyunculuklar. Herkes, muhtemelen söze büyük oyuncu Uğur Yücel veya sinemamızın yükselen yıldızı Beren Saat'ten başlayacağımı düşünebilir. Ancak bence üzerinde durulması gereken oyuncuların başında belki de Ela'nın küçüklüğünü oynayan Melis Mutluç geliyor. Çocuk oyuncular içinde belki de gördüğüm en güzel oyunculuklardan birini izledim çok kısa da olsa. Kendisini, Muhteşem Yüzyıl dizisindeki Mihrimah Sultan karakteriyle hatırlayacağınıza eminim. Hadi Beren Saat iyi oyuncu da, kör ve sağır rolünü hakkıyla oynamış. Bu kızın daha tecrübesi ne ki kör ve sağır ve bir o kadar da kontrol edilmesi zor bir kişiliği hakkıyla canlandırsın!




Gelelim Ela'nın annesi Handan Hanım'a (Ayça Bingöl). Öyle Bir Geçer Zaman Ki dizisinden hatırlayacağımız Handan Hanım, yine annelik duygusunu seyirciye cayır cayır aşılıyor. Bir taraftan kızının durumuna üzülürken, diğer taraftan kızını artık yanında istemeyen eşiyle mücadelesi diğer yandan kızının herşeye rağmen, teknikleri enteresan ve bir o kadar da sert olan Mahir Hoca tarafından eğitilmesi isteği ile mücadeleye girişirken sergilediği oyunculuk gerçekten takdire şayan. Özellikle kızının ilk hasta olduğunu anladığı andaki mimikleri ve gerçek oyunculuğu izlemeye değer.

Beren Saat ciddi anlamda gelişiyor. Oyunculuğuna fazla yorum yapmaya gerek yok. Gerçekten iyi oyunculuk konusunda basamakları hızla tırmanan Beren Saat ile ilgili tek olumsuz düşüncem, daktilo başında böyle zikir çeker gibi ya da Nirvana'ya ulaşmış gibi kafa sallamaları bana biraz abartılı geldi. Yani, kör birinin bu tarzda bir davranış sergileyebileceğini hepimiz tahmin edebiliyoruz ancak daha tonunda yapılsa en azından benim gözüme batmazdı.

Uğur Yücel bildiğiniz gibi. Rol üzerine tam oturmuş.Hatta insana, Uğur Yücel gerçek hayatta da sanırım aynı tarzda bir insan bile dedirtebilir. Ayrıca, Mahir Hoca'nın Ela'ya eğitim verirken izlediği sert yöntem, izleyiciyi hafiften gerebilir diyeceğim ama herkese bir şekilde "ama bunları Ela'yı kurtarmak için yapıyooorrr :( " mesajı verdiği için fazla sorun olmuyor.




Son yorumum da Ela'nın kardeşi rolündeki Ayla'ya, yani Hazar Ergüçlü'ye. Kendisini en çok Kuzey Güney adlı diziden hatırladığım Hazar Ergüçlü'ye bence yeterince rol ve senaryo uzatılmamış. Hakkıyla oynamasına oynuyor da bu kız kardeş rolü filmde böyle bir eğreti duruyor kanımca.

Sonuç olarak, bir şaheser diyemeyeceğim gibi "bu film çalıntı kardeşim" de diyemem ki bu haksızlığa girer. Adamlar belirtmiş sonuçta uyarlama olduğunu. Ancak film güçlü dram etkisini yayabiliyor ve kimi seyirciyi kolayca ağlatacak cinsden bir film.

İyi seyirler...

Filmin fragmanını buradan izleyebilirsiniz.