17 Aralık 2013

World War Z (Dünya Savaşı Z)



Fütürist felaket senaryolarının sonuncusu, hatta en iyisi belki de World War Z ("Dünyalar Savaşı Z")...
Brad Pitt ve Mireille Enos'un başrollerinde oynadığı, yönetmenliğini Marc Forster'in yaptığı World War Z, içinde biraz I Am Legend (Ben Efsaneyim), biraz 28 Days Later ("28 Gün Sonra") izleri taşıyan ama ikisinin harmonisinin de bana göre üzerinde bir tat bırakıyor izleyicide.

Gerry Lane, Birleşmiş Milletler (BM) adına birçok ülkede görev almış, artık vaktini ailesiyle geçiren bir adamdır. Philadelphia, sokaklarında iki kızı ve eşi Karin Lane ile sıkışık trafikte birşeylerin yanlış gittiğini sezdiğinde artık çok geç olmuştur. Güney Kore'de başlayan ve sonrasında sayısız ülkeye yayılan, girdiği insanı tam bir zombiye çeviren virüs, bulaştığı kişiyi amaçsızca bir sonraki sağlıklı insanı bir an evvel ısırmaya teşvik etmektedir. Yaşanan kaosta, hızla ilerleyen vahşetten ailesiyle kaçmaya çalışan Gerry Lane, BM'in kendilerine yardım etmeleri şartıyla ailesini bir güvenli bir gemiye bırakarak virüsün ilk yayıldığı yere gidip milyonlarca insanın her saniye zombiye dönüştüğü bu salgını çözmeye gider. Güney Kore'den Kudüs'e uzanan yolculuğunda türlü gerilim ve macera Gerry Lane'i iştahla beklemektedir.





Öncelikle filmin gerçekçiliği senaryo anlamında insanı düşündürse de görsellik, oyunculuk ve makyaj anlamında kesinlikle izleyiciyi tatmin ediyor. O kadar aksiyonun içinde özellikle bir kaç sahne var ki tabiri caizse seyirciyi koltuğundan fırlatıyor. Oyunculuk konusunda Brad Pitt'i tartışmaya mahal vermeyen filmde bence dikkat çeken diğer bir oyunculuk da, Brad Pitt'e Kudüs macerasında ve sonrasında eşlik eden İsrailli bir bayan askeri oynayan Segen rolüyle izlediğimiz Daniella Kertesz'e ait. Asker gibi davranmayı, cesareti ve masumiyeti nasıl oynaması gerekiyorsa öyle oynamış Kertesz.

Filmin içinde çok hoşuma giden diğer sahne, Gerry Lane'in, zombi tarafından ısırılan birini bir - iki - üç-......- on bir - on iki! diye sayarak izlemesi ve on iki rakamının zombiye dönüşüm için eşik noktası olmasının gösterilmesiydi. Neredeyse ben bile o sahnelerde on ikiye kadar sayma mecburiyeti hissettim kendimde. 

Doğanın, kendisine nasıl davranılırsa, aynı şekilde hatta daha şiddetlice karşılık vereceğinden; insanların başına gelecek felaketlerin yine insan sebebiyle olacağına kadar farklı mesajlar içeren film, aksiyon, gerilim, bilim kurgu ve korku sınıflarını hepsinin hakkını fazlasıyla veriyor. Bu tarz filmleri izlemeyi sevenlere şiddetle öneriyorum.




Filmde özellikle Kudüs sahnelerinde birçok düşünceye dalıyor insan. Yönetmenin vermek istediği mesaj kiminin hoşuna gider kiminin gitmez ama insanı bu denli kısa sürede de olsa, dinlerin ve insanlığın kardeşliği, İsrail ve Duvar kavramlarının zekice gösterilmesi ve Gerry Lane'in İsrailli görevli ile konuşmalarında, görevlinin İsrail ile ilgili söylediği sözler bence çok akıllıca sahnelenmiş.

7.1'lik IMDB puanı bence kimseyi film hakkında olumsuz düşünceye itmemeli. Zombi, dünyanın sonu, büyük felaket, salgın, virüs..vs. konular göz önüne alındığında eğer bir film havuzu oluşturursak, ben bu filmi bu havuzun içinde ilk 10'a rahatlıkla sokarım.

Not: Filmin soundtrack'lerini de dikkatlice dinlemenizi öneririm, zira çok güzeller...

İyi seyirler..


İŞTE FİLMİN FRAGMANI

World War Z (Dünya Savaşı Z)

 

16 Aralık 2013

The Hobbit : The Desolation of Smaug ("Hobbit: Smaug'un Çorak Toprakları")


The Hobbit: An Unexpected Journey - ( Hobbit: Beklenmedik Yolculuk ) filminin devam filmi The Hobbit : The Desolation of Smaug ("Hobbit: Smaug'un Çorak Toprakları") yine izleyiciyi büyük bir maceranın içine çekiyor.


Yüzüklerin Efendisi'nin geçmişine yolculuk yapan Hobbit üçlemesinin ikinci filmi olan Hobbit: Smaug'un Çorak Toprakları'nda, Shire'lı Hobbitimizi Bilbo Baggins, cücelerin lideri Thorin Meşekalkanı ve  ekibi ile birikte Ejderha Smaug'un hüküm sürdüğü Erebor Cüce Krallığına ulaşmak için yolda türlü maceralarla karşılaşırlar. Yollarına devam etmek için Kayıp Orman'dan geçmek zorunda olan Cüceleri, ormanın hakimiyetini elinde bulunduran dev örümceklerle imtihanları onları yollarından alıkoymasa da, karşılarına hiç de beklemedikleri bir sırada Elf'ler çıkması ve kendilerini tutsak etmeleri onları şaşırtır. Thorin ve Cüceleri, Elf esaretinden kurtulmak için Bilbo Baggins'in yardımına ihtiyaç duyarken, diğer yandan Azog'un önderliğinde hızla güçlenen ve orduları büyüyen Ork'lar da cüceleri Yalnız Dağa ulaşmadan önce yok etmek için yola çıkarlar. Elf'lere rağmen Elf'lerin diyarında Cüceleri arayan Ork'lar, nehir üzerinde Cücelerin peşine düşerler. 

Bu kovalamacayı atlatmaya çalışan Cücelerin hazır olması gereken en büyük mücadele, Erebor Krallığı'nda kendilerini beklemektedir. Erebor hazinesinin içinde uyuyan Ejderha Smaug, Arkantaşı'nı almak isteyen cücelerle amansız bir mücadeleye girişecektir.

Hobbit serisinin ortadaki filmi Hobbit: Smaug'un Çorak Toprakları, Peter Jackson'un yine görselliği  ve aksiyonu sonuna kadar hissettirmek için elinden geleni yaptığını gösteriyor. Bu heyecana bir de 3D tekniği eklenince, izleyici yer yer nefesini tutarak izliyor macerayı. Martin Freeman (Hobbit Bilbo Baggins), Ian McKellen (Gandalf), Richard Armitage (Thorin Meşekalkan), Sylvester McCoy (Radagast), Peter Hambleton (Gloin), Aidan Turner (Kili) gibi oyunculara Yüzüklerin Efendisi serisinin hem yakışıklı hem de üstün yetenekli Elf'i Orlando Bloom ve yine bir başka Elf, savaşçı ve bir o kadar da güzel oyuncu Evangeline Lilly eşlik ediyor. Ejderha Smaug'un sesine hayat veren aktör ise Benedict Cumberbatch.




Film, öncelikle bu tarzda bir filme özlem duyan izleyiciyi 2013 yılı bitmeden mutlu ediyor. Yüzüklerin Efendisi serisinin tadını veremeyecek olsa da, civarında bir hazzı yaşatıyor hayranlarına. İlk filme göre bol aksiyonlu filmde, yer yer durağanlaşmalar görsek de geneli itibariyle aksiyona doyuruyor. Filmde özellikle yağmurdan kaçarken doluya tutulma misali, Cücelerin, Elf'lerden kaçarken bir de Ork'larla mücadele etmek zorunda kaldıkları sahneler filmin bana göre aksiyonu en yerinde kısmıydı. Bu sahnelerde özellikle Legolas (Orlando Bloom) ve Tauriel (Evangeline Lilly) olağanüstü yetenekleri izlemeye değer. Legolas'ın Yüzüklerin Efendisi'ndeki usta ok kullanışının daha fazlasını görebiliyorsunuz. Aynı şekilde Tauriel'in ustaca kullandığı ok ve kılıcı ile Ork'larla mücadelesi de çok başarılı. 



Filmde bana göre bir kaç eksik de şöyle: Öncelikle güzelleri güzeli Tauriel'in Cüce Kili'ye ("Aidan Turner") karşı başlayan aşkı tabi ki güzel bir şey. Ancak, sonraki filmlerde eğer bir yere bağlanmayacaksa, filmde bence izleyiciyi en sıkan kısımdı. İzleyici [özellikle erkek olanlar :) ] elbette Evangeline Lilly görmek isterler ancak, olanca hızıyla akmaya çalışan filmde, bu ikili arasındaki duygusallık insanı tebessüm ettirse de, sahnelerin hemen sonrasında başlayan ani değişim, yani romantik dramadan bir anda fantastik maceraya geçiş izleyicide bir afallama yaratıyor. Belki Peter Jackson bilerek bunu hedeflemiştir ancak bana fazla uzun ve gereksiz geldi bu sahneler.

Filmde sık sık üzerinde durulan Ejderha derisine saplanabilecek tek ok diye bahsedilen Kara Ok, izleyicide "ne zaman kullanacaklar?" ya da "şu Smaug'a bu oku kim saplayacak bakalım" diye düşündürürken, filmde hiç kullanılmaması bence büyük bir boşluk oluşturmuş. Yine, Peter Jackson bunu da düşünüp belki de serinin üçüncü filmine saklamak istedi ve öncesinde hikayesini izleyiciye öğretmek istedi AMA, bir film izliyorsak içindeki çoğu şeyin izlediğimiz filmle ilgili olmasını isteriz. Yani, ben bir ara izlediğim sahneleri kafamda bahis oynatmaya başladım, acaba bu filmde gösterecekler mi diye. 




Son eleştirim de filmin üçüncüsünün geleceğini bilsek de filmin final sahnesi. Sahneyi tabi ki burada anlatmayacağım, ancak keşke daha heyecan verecek şekilde bitirselerdi. Sırf 3.ye geçiş yapalım demek için bitirmişler. İnsanda bir yalpalama oluşturduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.

Genel itibari ile yorumum olumlu olsa da, birçok kısmında seyirciyi düşündüren filmi ,izlemenizi tavsiye ederim. Serinin son filminde tüm bu merak ve tereddütleri gidereceğinden şüphe duymadığım Peter Jackson'un, Yüzüklerin Efendisi finaline yakın bir kapanışı seyirciye sunup, oluşan merak ve olumsuz düşünceleri yok edeceğini temenni ediyorum.

İyi seyirler..


İŞTE FİLMİN FRAGMANI

The Hobbit : The Desolation of Smaug ("Hobbit: Smaug'un Çorak Toprakları")

 

9 Aralık 2013

Gattaca


Yönetmenliğini, The Truman Show'un senaristliğini üstlenmiş olan Andrew Niccol'ün yaptığı 1997 yapımı Gattaca, başrollerinde Ethan Hawke, Uma Thurman ve Jude Law gibi usta oyuncuların oynadığı bir bilim kugu filmi. Tabi içinde dramayı ciddi anlamda barındırıyor.


Toplumda, doğumların bile kontrol edildiği, yeni doğacak bebeklerin her özelliğinin bilindiği ve süper insanı yetiştirme adına teknolojinin tüm kaynakları zorlandığı dönemde, Vincent ("Ethan Hawke") birçok hastalık ve genç yaşta ölüm riskini taşıyarak dünyaya gelir. Ailesi Vincent'ın durumuna her ne kadar üzülse de genç yaşta kaybedecekleri bir evlatları olduğu bilgisiyle yeni bir kardeş daha dünyaya getirmeye karar verirler. Yeni kardeş Vincent'a göre oldukça üstündür.

Vincent, hastalanma, yaralanma, ölüm..vs gibi olasılıkları sebebiyle toplumun en alt kademesindeki işleri yapmak zorunda kalır. Temizlik görevlisi gibi. İşte Vincent, uzaya gitme hayaliyle çocukluktan beri işe girmek için yanıp tutuştuğu uzay firmasına ancak temizlikçi olarak girer. Ancak herkesin hafife aldığı Vincent zekasını bu şirkete girmek için kullanan Vincent, toplumdaki en yüksek zeka ve fiziksel güce sahip bu seçilmiş insanların çalıştığı firmaya bu düşük seviyeli fiziği ile nasıl girecektir? İşte bunun cevabı Jerome Eugene Morrow ("Jude Law") ile kesişmesiyle netleşecektir.



Gattaca, teknoloji içeren bir film gibi olsa da aslında tamamen bir insanın hayali için nelerden vazgeçebileceği ve neler yapabileceğini anlatmak adına güzel bir film sayılabilir. Genellikle durağan ilerlemesi, renklerin sadeliği her ne kadar sıksa da, oyunculuk adına güzel tadlar bırakıyor. Özellikle Uma Thurman'ın ve Jude Law'ın çok genç hali, filmi benim gibi günümüz yılında izleyenler için bir hayli şaşırtıcı gelecektir. Ethan Hawke da genç ancak onun becerisi tamamen rolünde. Rolünü çok iyi oynayan Hawke, yaşadığı psikolojiyi karşıya geçirebiliyor.



Film değişik tarzı ve IMDB'den aldığı hiç de azımsanmayacak 7.8 puanı sebebiyle bir kez izlenmeli.

İyi seyirler..

Not: Jude Law'ın filmde merdiven sahnesi çok etkileyiciydi.


İŞTE FİLMİN FRAGMANI

Gattaca


2 Aralık 2013

Tamam mıyız?


Çağan Irmak'ın son filmi "Tamam mıyız?" duygu yüklü hikayesiyle Türk izleyicisi ile buluştu. Film, Çağan Irmak'ın çoğu filminde hep aynı oyuncu kadrosu ile çalışma alışkanlığını bir kenara bıraktığını ve yepyeni ve genç bir kadro kurduğunu ilk bakışta belli ediyor. Aras Bulut İynemli ("İhsan") ve Deniz Celiloğlu ("Temmuz") filmin ana karakterleri. Bu iki genç adama, kötü adam rolünü hayranlıkla izlediğim Gürkan Uygun, usta oyuncular Sumru Yavrucuk, Zuhal Gencer Erkaya ve Kavak Yelleri dizisinden herkesin sevdiği Aslı Enver eşlik ediyor.


Film bedensel engeli ile hayata tutunmaya çalışan ancak zorlu koşullar ve anlayışsız babası sebebiyle bu durumdan bir hayli bıkmış olan İhsan'ın, çok varlıklı bir aileden gelmesine rağmen, gay olduğu için babası tarafından evden gönderilen, kendi hayatını özgürce yaşamak isteyen heykeltıraşımız Temmuz'un birlikte yaşadıklarını konu alıyor.

Temmuz, Beyoğlu'nda köpeği Prenses ile yaşadığı serkeş ve alkole bağımlı şekilde yaşarken, üzerine, sevgilisinden de ayrılması ile birlikte daha da buhrana sürüklenir. Ailesinden bir tek annesinin ilgilendiği Temmuz, günün küçük bir kısmında hiç üzerine düşmediği heykel ve çizimleri konusunda işler ile uğraşır. Tabi bu işi de aslında kendisi takip edemez, yakın arkadaşı Beste sayesinde işler ona paslanmaya çalışır ki bu da uzun sürmez ve hiçbir işi alamaz hale gelir. İhsan, dünyaya kolları ve bacaklar olmadan gelen, kenar mahallenin birinde yaşama tutunmaya çalışan engelli bir gençtir. Annesinin ona gösterdiği şefkatin milyonda biri babasında yoktur. İhsan'a, hayata neden geldiği için bile kin güden baba, İhsan'ı açık açık istememektedir. 



Bu iki genç, Temmuz'un arka arkaya İhsan'ı rüyasında görmeye başlaması ve üstüne üstlük bir gün parkta İhsan'ı görüp, "rüyamdaki kişi buydu" diyerek onunla tanışmasına kadar birbirleri ile tamamen zıt iki hayatı yaşayan ve daha önce hiç tanışmamış kişilerdir. Temmuz hayatındaki eksikliği İhsan ile tamamlar. İhsan da aynı duygularla Temmuz'a sarılır ve ilk defa bir kişiye gerçek bir ağabey demeye başlar.

İkilinin hikayesi bundan sonra daha da enteresan bir hal alacaktır. Birbirlerini tamamlayan bu iki genç yaşama tutunmak için zamanların büyük çoğunluğunu birlikte geçirmeye başlar.

Çağan Irmak kendini Türk Sinemasında fazlasıyla ispat etmiş bir yönetmen artık. Yapacağı filmler seyirci tarafından beklenir hale gelmiş. Bu kez yönetmenliğe ilave olarak bir de senaryosunu yazdığı filmi "Tamam mıyız?"da engelli insanların toplum içinde nasıl aşağılandığını izleyiciye tokat atarcasına izah ediyor. Ama filmindeki asıl mesaj, hayatın vazgeçilemeyecek kadar yaşamaya değer ve keyifli olduğudur. 

Ortalamanın biraz üzerinde bir puanı rahatlıkla hak eden filmi izlemenizi tavsiye ediyorum.

İyi seyirler...


İŞTE FİLMİN FRAGMANI

Tamam mıyız?